
"Değer bildiren dini geleneklerin toplumsal yaşamdan dışlanması, 'iyi devlet' veya 'adaletli devlet' gibi kavramları anlamsız hale getirir, çünkü bu durumda devletten başka bir iyilik veya adalet ölçüsü kalmamıştır." (The Naked Public Square, s. 159)İşte Türkiye'nin "laikçiler"i bu sorundan muzdaripler. Kendilerini adadıkları, "varlıklarını varlığına armağan ettikleri" tek otorite Devlet olduğu için, onun geçmişten kalan her türlü otoriter alışkanlığına sahip çıkıyor, hatta daha da fazlasını istiyorlar. Osmanlı İmparatorluğu gibi demokratik olmayan bir devlette bile Sultan'a "mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var" dedirten değerlerden yoksun oldukları için, Devlet'e eleştirel bakmayı hayal bile edemiyorlar. Ancak elbette seküler insanların hepsi söz konusu laikçi/devletçiler gibi değil. Aksine, pek çok seküler vatandaş da "evrensel" sayılan ve günümüzde Avrupa Birliği'nde ifade bulunan değerleri sahiplenerek Devlet'i sorguluyor. Zaten bu nedenle de bugün Türkiye'de Devlet'in otoriterizmlerini evrensel değerlerle eleştiren "liberaller" ile dini değerlerle eleştiren "muhafazakarlar" arasında zımni bir ittifak var. Bunun ise bozulmaması gerek. Aksi takdirde Türkiye'nin demokrasi yürüşü, Weimar Cumhuriyeti'ninki kadar trajik olmasa da, başarısız bir deneme olarak tarihe geçebilir...